Koç Üniversitesi

Giden Gelmez Dağları- Akdağ Zirvesi

Tarih: 12-13 Aralık 2015

Ekip Lideri: Sönmez Erkaya

Faaliyet Sorumlusu: Berfin Şimşek

Katılanlar: Sönmez Erkaya, Nursen Yılmaz, Merve Çapacı, Ufuk Ural, Emre Fatih, Kardelen Cemhan, Sinan Erboy, Ozan Çaldıran, Ömer Şirin, Burak Zabun, Ezgi Kısa, Baran Konca, Barkın Atalay, Emre Usman, Selim Ölçülüoğlu

Kullanılan Malzemeler: Çadır, Mat, Uyku Tulumu, Baton, Teknik Kampçılık Malzemeleri

Hava Durumu: Güneşli ve açık

Öncelikle kalbi kadar temiz bu sayfayı bana ayırdığı için Kudak’a teÅŸekkür ederim 😛

Bana faaliyet raporu yaz dediler, ben de tabii seve yaparım dedim.

Valla çok ciddi bir yazı beklemeyin benden. Yazımız şöyle olacak, yer yer genel okuyucu için teknik bilgiler, yer yer faliyette yaşadığımız enteresan olaylar, bazen komikler, bazen şakalar olacak.

Önce kendimi tanıtayım. Ben  koç üniversitesinde makine mühendisliÄŸinde doktora yapıyorum. Genel olarak hayatım hep bir ÅŸeyler yetiÅŸtirme telaşı içerisinde geçiyor, herkes gibi ben de koÅŸturuyorum. Dersler, sınavlar, asistanlık, araÅŸtırma  derken günler geçip gidiyor. Arda kalan vakitlerimde de bu koÅŸuÅŸturmacalardan uzaklaÅŸmak için illa bir ÅŸeyler yapmaya çalışıyorum, . Ä°ste KUDAK ile tanışmam da böyle oldu. Can dostum Ozan bir kaç defa katıldığı faaliyetten sonra bana  ortamın ne kadar samimi, içten, profesyonel, canlı, kıpır kıpır, tertemiz, sevecen olduÄŸundan bahsetti. Bu faaliyetlerin tam benlik olduÄŸunu, doÄŸa ile iç içe, ülkenin, ÅŸehrin, okulun yorucu gündeminden uzaklaÅŸabileceÄŸimi söyledi. Sonra bir ÅŸekilde yoÄŸunluÄŸumu atlatıp ilk faaliyetimi sultan daÄŸlarına yaptım. BaÅŸtan sona muhteÅŸem geçti ilk faaliyet. Ä°stanbul’a döndükten sonraki sabah uyandığımda kendime söylediÄŸim ÅŸey, “bundan sonra fırsat yakaladığım her faaliyete gideceÄŸim” oldu. 

Giden Gelmez Dağları! İsmini duyunca insanin içine bir ürperti gelmiyor değil. Mağaraları, kenarları bıçak gibi keskin kayaları, suyun battığı düdenleri ile adı gibi ürkütücü bir kayalar ormanı. Özetle bu dağın hikayesi şöyle, ava çıkan bir grup dağcı geri dönmemiş, sonra onların ardından arama ekibi gitmiş onlar da dönmemiş, böyle değişik hikayeler var. Hatta gerçekten de 3 yaşında babasını bu dağda kaybeden bir adam 28 yıl sonra düştüğü mağaradan babasının cesedini çıkarmış. Korkunçlu hikayesi ne olursa olsun, insan heyecanla faaliyetin başlayacağı günü iple çekiyor..

Yolculuğa çıkacağımız akşam, çantamı hazırlayıp, yolculuk için sevdiğim çikiletalardan aldım. İki haftanın verdiği yorgunluk, sinir, stresi atmak için vakit geldi. Servis evimizin önüne yaklaştıkça, sinirim stresim azalmaya başladı, vee servis geldi. Bir önceki hafta  Sultan dağlarında beraber vakit geçirdiğimiz, tatlı iki insan Tarık ağabey ve şoförümüz Aydın ağabey’i görünce benim bütün stres, sıkıntı, sinir gitti, yerine içimden mutluluk canavarı cıktı. Üzgün surat gitti, sırıtan surat geldi.

Yolculuk artık başlamıştı, iki hafta önce tanıştığım arkadaşlar da vardı, yeni tanışacaklarım da. Yoldan insanları toplaya toplaya en son Sönmez Hoca`yı aldık. Hocamız bizleri selamladıktan sonra, çadır liderlerini ve çadırlarında kalacak arkadaşları açıkladı. Benim çadır liderim Merve ve bizimle kalacak diğer arkadaşım da Baran`dı. Bu bilgiyi neden verdiğimi merak ediyorsanız, evet herkes iyi güzel, herkesi seviyoruz da, çadır arkadaşları açıklandıktan sonra adı açıklanan arkadaşlarla artik aile gibi oluyorsunuz. Merve de Baran da sağ olsunlar faaliyetin  benim için güzel geçmesine hep pozitif katkı yaptılar.

Gece saat 4 gibi mola verdik ve ÅŸoför koltuÄŸuna Tarık aÄŸabey geçti. Sönmez Hoca bana dedi ki, Ömer gerekirse Tarık aÄŸabeyin çocukluÄŸuna kadar in ve uyutma. Ben bir baÅŸladım konuÅŸmaya, sabaha kadar saatlerce muhabbet ettik. Saat 7 gibi sırasıyla yanımdakiler, önümdekiler ve bütün servis uyandı. Sönmez Hoca`dan sitem. “Ömer sabaha kadar konuÅŸtun, tanrı müstahak’ını versin”. Biraz gülüştük ve sonrasında Aydın aÄŸabey tekrar ÅŸoför koltuÄŸuna geçti ve beni de “konuÅŸacaksa bari  arabanın ön tarafında konuÅŸsun” diye ÅŸoför yanına attılar. Herkes uyumayı hayal ediyordu, bu hamlenin iÅŸe yarayacağını düşündüler, maalesef öyle olmadı. Sönmez Hoca da benim frekansımı yakaladı ve Antalya’ya gidene kadar beraber ÅŸarkılar, fıkralar, esprilerle kimseyi uyutmadık (Emre hariç).

Evet, sonunda Susuz Åžahap köyüne vardık.  Bizi köyün muhtarı Erhan bey karşıladı. Biz muhtar diyince yaÅŸlı baÅŸlı tonton bi amca bekliyorduk, fakat karşımıza genç bir adam cıktı ve enerjisi bizim gibi fazlaca yüksekti. Bizi sıcak bir gülümsemeyle karşılayıp, kahvaltı yapacağımız ÅŸirin bir lokantaya götürdü. Kahvaltıyı soba etrafındaki masalarda, peynir, domates, zeytin, yumurta, bal kaymak ile yaptık ve toplamda 5 lira ödedik. Ben ÅŸahsen fiyatı duyunca ÅŸok oldum, Ä°stanbul’da 5 liraya cay içtiÄŸimi biliyorum. Kahvaltı sonrasında çadır grupları marketlere dağılarak kamp için yiyecek içecek ihtiyaçlarını köydeki bakkallardan karşıladı. Kamp yapacağımız yere gitmeden önce köyde kısa bir gezintiye çıktık. Köyün kurulduÄŸu yer, su bakımından fakir olduÄŸu için köye Susuz Åžahap adı verilmiÅŸ. Åžahap Arapçada kayan yıldız anlamına gelmektedir. Köyde geceleri binlerce yıldızı aynı anda izlemek mümkündür.  Köyde ufak gezintiden sonra kamp yapacağımız alana doÄŸru yola çıktık. Burada ÅŸoförümüz Aydın abiden bir kez daha bahsetmek istiyorum. Sultan Dağ’larında öyle yerlerden geçmiÅŸtik ki, hala daha düşündükçe inanamıyorum. Yine, kamp yerine giderken dar bir yola geldik, arka tarafı görünmüyordu. Araba gider mi, gitmez mi, gitse gelir mi gibi konuÅŸmalar arasında Aydın aÄŸabey’den epik söz: “Siz yola bir bakın, eÄŸer teker izi varsa her türlü gideriz”. Ahahhaha..20151212_130317

Çadırlarımızı kurduk. Hava karardı ve ateÅŸimizi yaktık. AteÅŸ o kadar güzeldi ki, anlatılmaz yaÅŸanır demek istiyorum. Hepimiz ateÅŸin etrafında, odunların yanarken bize saÄŸladığı sıcacıklık ve muhteÅŸem gökyüzünden bize göz kırpan yıldızların eÅŸliÄŸinde hissiyatlarımızı seslice dile getiriyorduk : “Çok güzel yaa, evet ne iyi ettik de geldik, iste bunu seviyorum, lanet olasıca kalabalık ÅŸehirler..”

Sönmez Hoca’dan davet geldi, modaretör (ben) hazırsan başlayalım. Geçtiğimiz faaliyette, dönüş yolunda 6 saat boyunca oynadığımız vampir-köylü oyununu oynayacağız. Herkes gözlerini kapadı, vampirler köylüleri öldürdü, köylüler birbirlerini öldürdü, köylüler vampirleri oldurdu, derken zaman akıp geçti. Hatta bir an henüz akşam yemeğini yemediğimizi fark ettik. Herkes bakkaldan aldığı şeylerle, bir şeyler pişirip yedi. Sessizlik zamanı geldi çattı, saat gece 11.00: Sıcacık tulumlarımıza geçme vakti.

20151212_172059

Gece yapılan çadır muhabbetlerinden daha güzel bir şey varsa o da sabah çadır muhabbetleridir herhalde. Gece bir kaç saat uyuyup, sabah 6:00`da kahvaltı yapmak icin ayaklandı herkes. Kahvaltılarımızı da yaptıktan sonra, yolculuk için hazırlanmaya koyulduk. Çöpler toplandı, tulumlar toplandı, yemekler yabani hayvanlar gelip yemesinler diye gizlendi, çöpler ağaçlara asıldı. Bize rehberlik yapacak olan muhtar biraz geciktiği için hocamız  yolculuğu başlattı.

Tek sıra halinde yürüyoruz. Yolculuğun ne kadar süreceğinden, nasıl zorluklarla karşılacağımızdan bihaberiz. Fazla ilerlemeden muhtar ve arkadaşları bizi yakalayarak rehberliğimize başladılar. Tabi grubumuz 15  kişiden oluştuğu için kimisi yavaş kimisi hızlı gidiyor. Ama senkronu her zaman toparlıyoruz. Dikkat çeken şeylerden biri muhtar ve arkadaşlarının dağı çok hızlı şekilde yürümeleriydi. Alışkanlıktan mıdır, havasından mıdır bilmem ama çok iyiydiler, hızlarını kıskandım.  Çok fazla ilerlemememize rağmen, daha ilk tepeye geldiğimizde dinlenme ihtiyacı duyduk. Mola verdiğimiz yer çok güzeldi, her yeri dağlarla çevrili, yeşil bir alan. İlk molada muhtarın arkadaşlarından Osman ağabey sağolsun köyden getirdiği çıtır simitlerden ikram etti bizlere. Yediğim en güzel simitlerdendi diyebilirim. Ne çok kavrulmuş, ne de çok yumuşak, kıvamında yakışıklı simit. Biraz dinlendikten sonra tekrar yola koyulduk.DSC_0063-2

Bu dağ baştan sona  zorlu bir dağdı. Nitekim arkadaşlarımızdan birinin dizinin sakatlanmasından dolayı yavaşladık. Neyse ki imdadımıza kulübümüzün  başkanı Nursen yetişti, Biz ilerleyeceğiz, Nursen ve arkadaşımız arkadan yavaşça gelecekler. İşte tam burada şu bilgiyi vermeliyim. Sönmez Hoca hep sunu soyler: En hızlı gidenle en yavaş giden arasında maksimum yarım saat oynar. Gerçekten de biz ilerlemeye devam ettik ve bir sonraki mola yerinde Nursen ve arkadasimiz bizim arkamızdan 15 dk sonra geldi. Molada yediğimiz ufak tefek atıştırmalıkla ve onların da bize katılmasıyla tekrar pozitif enerji ile yüklendik. Gerçi böyle güzel bir doğa yürüyüşünde enerjinin düşük olması mümkün değil zat

Yürüdük, yürüdük, yürüdük.. Ne de güzel yürüyoruz. Her attığımız adımda zirve daha net görünüyor. Mutluyuz abi. Gerçekten mutlu. Saçmalıklarla dolu hayat meşgalemize bir es verdik. Ne kadar sürecekse sürsün umurumuzda değil. Son bir mola verip yolculuğun en çetin bölgesine doğru harekete geçtik. Artık yolculuğumuz daha zorlaşmıştı. Hem yokuş bizi zorluyordu hem de küçük çakıllar vardı. Daha dikkatli yürümelisiniz, taşlar ayağınızın altından kayıp gidebilir, düşebilir, veya arkanızdakilere zarar verebilirsiniz. Zirveye iki yüz metre kadar kaldı. Bu dağı hafife almamak gerekiyor. Son 200 metrede bunu daha iyi anladık.

DSC_0203

Evet zirveye son adımlar. Herkes yorgun ve heyecanlı. Zirveye giden yol ne kadar zorsa, zirvenin kendisi de o kadar çetindi. Prensesi kurtarmak için son bir kaya tırmanışı yapmamız gerekiyordu ve yaptık. Sonunda zirvedeyiz. Bir kaç dakika durup inmemiz gerekli. Hem rüzgar var, hem de yolculuk beklediğimizden uzun sürdü. Dönüş yolunda karanlığa kalmak istemiyoruz. Zirvede neler hissettiğimizi sözcüklerle ifade edebileceğimi zannetmiyorum. Ama tek kelime ile anlatmaya çalışayım, MUTLULUK.

DSC_0195-2

Gitmek mi zor dönmek mi? Ä°ÅŸte bütün mesele bu. Gerçekten de insan daÄŸdan inerken mecali kalmıyor. Adımlarımızda denge sıkıntısı yaşıyoruz. Artık sadece yürüyoruz, herkes bir an önce çadırlara kavuÅŸmak için durmadan yürüyor. Ä°ÅŸin kötu tarafı dönerken bilinciniz daha açık. Her geçtiÄŸim tepeden sonra “bu tepeyi geçince geldik”, “su tepemiydi yoksa”. Bir ara soluklanıp arkaya zirveye baktım , ve “Vay be ne yürümüşüz, bir kaç saat evvel oradaydık” Eh biraz gururlanmıyor deÄŸil insan..

Grup dönüş yolunun yarısında ikiye bölündü. Hızlı gidenler erkenden çadır yerine varıp eşyaları toparlayacak ve hiç vakit kaybetmeden gideceğiz. Çadırlara yarım saat kala hava tamamen karardı. Kafa fenerleri ile ayaklarımızın son gücüyle, yalpalaya yalpalaya çadır yerine vardık. Bundan sonrası belli zaten, toplandık, gidip sabah kahvaltı yaptığımız şirin lokantada güzel bir ziyafet çektik. Ha bir de unutmadan, bölgede bulunana andız ağacının meyvesinden yapılan pekmezden almanızı tavsiye ederim. Hem tadı güzel hem de astım,bronşit, bağsur, prostat gibi değişik hastalıklara iyi geldiği söyleniyor.

Geriye dönüş yolculuÄŸu baÅŸladı, bu sefer ne vampir kaldı, ne de öylü, hepimiz pert olmuÅŸtuk. Ä°yi geceler…

Ömer Şirin

Yorum

*

captcha *

nakliyat evden eve nakliyat antakya evden eve nakliyat