Tarih: 21-22 Şubat 2015
Ekip Lideri: Sönmez Erkaya
Faaliyet Sorumlusu: Deniz Urut
Faaliyete Katılanlar: Sönmez Erkaya, Nursen Yılmaz, Betül Boran, Berfin Şimşek, Deniz Urut, Cihan Oklap, Ali Ahmet Bingül, Tansu Cabacı, Sait Çakmak, Selen Duru, Ayşe Sinem Uysal, Batuhan Atılgan, Murat Aydemir, Kaya Üke, Merve Çapacı.
Kullanılan Malzemeler: Çadır, Uyku Tulumu, Mat, Kask, Kazma, Krampon
Hava Durumu: İki gün boyunca açık ve güneşli fakat soğuk
20 Şubat Cuma gecesi Koç Üniversitesi Dağcılık Kulübü bünyesinde bir saat gecikmeli olarak 4.00’da yola çıktık. İlk faaliyetime katılıyor olmanın heyecanı ve “ya uyuyakalıp kaçırırsam” endişesiyle araca binene kadar gözüme uyku girmedi. Her bir durakta bize katılan insanlarla tanıştıkça fark ettim ki, KUDAK sağlam dostlukların ve birlikteliklerin temelinin atıldığı sıcakkanlı bir topluluk. Ekip tamamlandığında kimileri muhabbete kapılıp uykusundan ödün verirken kimileri de uyumanın tatlılı huzuruna dayanamamıştı. Parıldayan güneş ile Ilgaz’a vardığımızda gece ne kadar üşüyeceğimizden habersizdik. Çorba içmeye razıyken ummadığımız kadar enfes bir kahvaltıyla enerji depoladık. Doğal ve çeşitli kahvaltılıkların yanını tereyağında pişen yumurta süslüyordu. Kahvaltı sonrasında belirlenen gruplarla akşam yemeği, kahvaltı ve zirve için alışverişimizi yaptık. Malzeme dağıtımını da tamamladıktan sonra yola koyulduk. Hava güneşli, rüzgarsız ve tertemizdi; izciler tarafından açıldığını sonradan öğrendiğimiz yolda yaklaşık bir saat boyunca yürüdük. Orta Doğu Teknik Üniversitesi İzcilik Kulübü’nün kamp kurmayı planladığımız alana yerleştiklerini görünce biz de 100-150 metre kadar ilerisine çadırlarımızı kurmaya başladık.
Çadırı kuracağımız zemini hazırlamanın ne kadar önemli olduğunu sonradan farkına vardım. Sınırlarını belirlediğimiz alandaki karları temizleyip yerde kalan karları düzgün bir şekilde bastırdıktan sonra çadırımızın çubuklarını taktık ve çadırımızı sabitledik. Bizi yağmurdan, rüzgardan ve çiğden koruyacak örtüyü de birinci katmanın üzerine geçirdikten sonra çadırın zeminine matlarımızı serdik. Malzemelerimizi boşalttıktan sonra matların altına çantalarımızı yerleştirdik. Her grubun hummalı çalışmasından sonra kramponları nasıl kullanacağımızı ve giyineceğimizi öğrendik. Kazma ve kasklarımızı alarak ertesi gün ki kazma eğitimi için pist hazırlamaya başladık. Faaliyet boyunca sembolik zirveye ulaşmak dışında en çok eğlendiğim kısım da bu oldu. Karın içinde debelenerek yol açmaya çalışmak kendimi çok özgür hissettirdi. Pistin büyük kısmını en önde giderek ben açtım, kaplumbağalar nasıl yüzüyorsa biz de öyle karda yüzüyorduk sanki. Kaymanın keyfini çıkardık ama kayarken içimize sinsice sızan karlar ıslanmamıza ve üşümemize sebep oldu. Güneşte biraz oturup ışıl ışıl kar tanelerini izledikten sonra pistimizi buz tutması için terk ettik.
Doğal kar mağarası yapmak için uygun yer arayan hocamızın önderliğinde kazmaya başladık. Üç girişimde bulunduk ama ya kar seviyesi yeterli gelmedi ya da ağaç kökleri karşımıza çıktı. Bu engeller bizi yıldırmadı tabii ki. Kamp alanımıza yakın bir yere kazmalarımızı kara sapladık büyük çantalarımızı ve malzemelerimizi yerleştirdik, üstüne de matımızı örttük. Malzeme yığınımızı oluşturduktan sonra üstüne kar atmaya başladık. Dönüşümlü olarak herkes kar mağaramız için kürek salladı. Yeterli miktara ulaştıktan sonra iş bölümü yaptık ve grubun bir kısmı kar atmaya devam ederken diğer kısmı mağaraya alttan girmek ve içini açmak üzere kazmaya başladı. Malzemelere ulaşana kadar tünel kazıldı ve sonra malzemeler çıkarılmaya başlandı. Kazılan tünelin tam karşısında bir giriş daha kazılmaya başlandı. Tünelin sonundaki ışığı gördüğümüzde heyecan içerisinde kazma vurmaya devam ettik. Bağlantı sağlandığında kar mağaramızı sıcak muhabbetimizle ısıttık.
Bu kadar eğlenirken de tabii ki yorulduk ve acıktık. Yemeklerimizi pişirmek üzere çadırlarımıza geçtik. Hava ne kadar soğuk olacağının işaretini vermeye başlamıştı. Alışık olmadığım için uyku tulumunun içine girip ısınmaya çalıştım. Bu sırada makarnalar, çorbalar, çaylar, mantılar ve bulgur pilavları hazırlanıyordu. İçimizi ısıtan yemek buğuları hocanın çadırında olmanın en büyük avantajıydı benim için. Yetersiz ocak sayısı yüzünden yemeklerimizi paylaşmak durumunda kaldık ama bu bizi yıldırmadı. Çadır arkadaşlarımla komşu çadırlarla yemek paylaşmanın ne kadar kıymetli olduğunu gördüm bu sayede. Çadır arkadaşımın küçük bir paket çekirdeği çadırımıza getirtmek için verdiği çaba takdire değerdi. Çekirdekle birlikte üç arkadaşımız da sürpriz olarak bize katılıverdi. Şakalaşıp eğlenmeyi, bir bardaktan 6 kişi çay içmeyi, bardağın sıcaklığında ısınmayı, şehirden kalabalıktan uzakta dingin bir akşam geçirmeyi hiçbir şeye değişmezdik. Dağcıydık sonuçta bizi karanlık ve soğuk gecede Sönmez Hoca’nın rüyaları, hikayeleri bile korkutamazdı. Herkes çadırına çekildikten sonra sabah 3:00 te uyanmak üzere uyumaya çalıştık. Çadırı kurduğumuz zeminin ne kadar önemli olduğunu söylemiştim. Eğimi ayarlayamadığımız için Deniz çadırın ucunda soğuktan kıvranmak ve büzülmek durumunda kaldı. Vücut ısımıza en çok ihtiyaç duyduğumuz gecelerden biriydi, sırt sırta vermemize rağmen iliklerime kadar üşümüştüm. Sabah 3:00 ün keskin soğuğuna katlanamayacağımızı düşünen hocamız bize kıyamayıp saat 7:00 civarında Sarı Gelin türküsü eşliğinde bizi uyandırmaya başladı. Dağa en çok yakışan koku sucuk kokusuydu benim için. Hem sucuklu yumurtanın sıcaklığında ısınmak hem de açlığımızı bastırmak soğuk gecenin kötülüklerini örtmeye yetmişti.
2587 metre yükseklikteki zirveye ulaşmak maksadıyla zirve çantamızı hazırladık. Kasklarımızı takıp kazmalarımızı elimize aldıktan sonra ısınmak için penguenler gibi halka oluşturduk daha sonra dönmeye başladık. Ayak parmaklarımızı ve ellerimizi hareket ettirerek ısınmaya ve ısıtmaya çalıştık. 8:40 civarında zirve yürüyüşümüze başladık. Aslında çok da şanslıydık hava tertemizdi ve belirli bir yüksekliğe gelene kadar birileri bizim için iz açmıştı. Güneşe doğru irtifa almak, doğanın sessizliğini ayak seslerimizle kırmak, daha çok yorulacağımızı bilerek muhabbet etmek, suyumuzun bitme riskini göze alarak arkadaşlarımızla paylaşmak geçirdiğimiz zamanın kalitesini arttırıyordu. Yükseldikçe parlayan güneş bizi ısıtmakla kalmayıp terletmeye başlamıştı. Arka fonda bize eşlik eden çığın sebep olduğu sesleri ve zeminde yarattığı titreşimleri kulak ardı etmeyip önlem alarak ilerledik. İzleri bozmadan, büyük aralıklarla yürümeye başladık biz de.
Yürüyüşümüz sırasında devirli bir şekilde liderimizi değiştirdik ve iz açarak ilerlemeyi (Lokal-Santral Yöntemi) öğrendik. Bu bizleri hem çok yormuştu hem de bize zaman kaybettirmişti. Sonradan dik ama kısa olan bir yolu seçmemiz bize zaman kazandırdı. 2313 metre yüksekliğindeki Küçük Hacet Zirvesi’ne ulaştığımızda saatin zirveye devam etmek için geç olduğu kararına vardık. Ancak yine de küçük bir ekip biraz daha irtifa alıp öyle dönmek istiyordu. Birkaç kişi ilerlemeye başlayınca gördük ki ekibin neredeyse tamamı yürümeye başlamış, yalnızca Sönmez hoca, Nursen ve Tansu sembolik zirvede kalmış ve çay-kurabiye keyfi yapıyorlardı. Yarı yolda devam etmekten vazgeçen ekibimiz de sembolik zirvemize dönmeye başlamıştı. Zaten önemli olan zirveye ulaşmak değildi, bizim için daha da önemlisi doğanın bir parçası olmaktı. Zirvede atıştırmalıklarımızı tükettikten sonra dönüş yoluna koyulduk. İrtifa azalttığımız için dönüş yolu daha az vaktimizi aldı. Bu dönüş yolu kısa sürse de özelliklere dizlere binen yük sebebiyle insanı yoruyordu.
Dönüş için kullandığımız oldukça dik olan bu yol önceki gün hazırladığımız pistin dibine kadar getirdi bizi, biz de bu pisti bugün kazma ile düşme eğitimi için kulandık. Sırt üstü ve yüz üstü düşme pozisyonlarını buz tutan pistte çalıştıktan sonra toplanmak üzere kamp alanımıza döndük. Doğayı herhangi bir çöpümüzle kirletmeden bulduğumuz gibi bırakmayı amaçladık. Malzeme dağılımını yaptıktan sonra çadırlarımızı topladık ve küçük gruplar halinde araca doğru yola çıktık. 45 dakikalık yürüyüş mesafesinde olan araca eşyalarımızı yükledikten sonra faaliyetin mutlu sonuna, “Yemek” kısmına geldik. Kebaplar, pideler, künefeler, köfteler, iskenderler iki günlük yorgunluğumuzu ve açlığımızı tatlı bir şekilde noktaladı.
Merve Çapacı